
Bayan Cetus gider gitmez hemen eve girdim ve halıyı kaldırdım. Alt kata inen ahşap bir merdiven vardı. Aşağısı zifiri karanlıktı. Çakmağımı yaktım ve her yerde dizili mumları gördüm. Vakit kaybetmeden aceleyle mumları alevlendirdim. Ortalık aydınlanınca göze çarpan ürpertici tablo karşısında donakaldım. Duvarlarda irili ufaklı kırbaçlar ve ayaklı dev bir ayna. Kırbaçların her birinin uçlarında çengeller takılıydı. Yerlerde kan damlaları vardı. Bazı kanlar kuru iken bazılarının yeni olduğu belliydi. Yere çöküp ağlamaya başladım. Ne oluyordu burada?
Farz edin sizin başınıza böyle bir şey geldi ve eşiniz sizi erk etti ne olurdu? Ya da illa şizofren olmanıza da gerek yok kaza geçirip sakatta olabilirsiniz, bacağınızı, kolunuzu, gözünüzü kaybedebilir, kanser de olabilirsiniz. İster misiniz terk edilmeyi? Şimdi ben o hasta diye terk etmek bana yakışır mı, ya peki kalbim, ona yakışır mı?
“Neden ben bu duruma düştüm, bunları yaşamak zorunda kaldım? Madem başından beri yetim ve öksüz olduğumu biliyordu, neden sonradan karşıma çıktı? Gerçekleri bilmek bana ne sonuç verdi ki? Neyi bekledim bu zamana kadar? Şimdi kalbimin derinliklerindeki bu güneşten sıcak yangınım… Neden? Hani Allah vardı, hani Allah kullarını korurdu, severdi; peki şimdi bu ne? Jida! Konuşsana… Bana cevap versene!”